Friday 1 May 2009

Istanbul not so very modern sometimes

Evden çıkmak bazen zor. bir sabah kapınızda ptt’den “buraya gel de sana Mucur’un Fransa’dan gönderdiği doğumgünü hediyeni vereyim artık’ taahhütlü mektubunu bulduğunda daha da zor olabiliyor. Başıma geleceklerden habersizdim. Ptt’ye girip üçüncü kata yollanacağımı bilmiyordum. Üçüncü kata arkadaki yük asansöründen çıkıp kendimi bir mutfakta bulacağımı kestiremezdim. Ben nafilelerde sekerken arabamın manita (insanın en büyük düşmanı) kuvvetlerince hunharca başka arabalara toslanacağı da aklımda yoktu. Hepsini öğrendim. Topkapıda’ki gümrüğün açık adresini, muhtarlıktan kağıt almam gerektiğini de öğrenmek zorunda kaldığım gibi (yine de aylavyu mucur)…
















İstanbul Modern’de sergi gezmelerine 1Mayıs’tan bir gün once biraz trafiğe kalmayı göze alarak gidebildim. Gölgeye Övgü sergisi etkileyiciydi. Bir takım adamların (çoğu tabii ki sizin oralardan umutcuğum) bundan yüzyıl once hangi kafalarda nasıl animasyonlar yaptığına, ne biçim karakterler tasarladığına falan iyice şaşırdım, güzel oldu. Çıkma anı geldiğinde karnım fena acıktığından hazır yakınken Karaköy’de balık yemek iyi bir fikirdi. Rus animasyon adamlarından alınan gazla (kimbilir neler içtiler de böyle coştular) rakı da akla yakınlaştı haliyle.


























Sanat, animasyon falan bir yana da eğer beni mutlu etmek istiyorsanız (istiyosunuz di mi?) hırdavatçılara götürün (inin o fildişi kulelerden). Testere, matkap, makara falan gösterin.
Su terazisi almama izin verin. Bunların hepsi yapıldı. Gün, Karaköy’de plastik bardaklar ve kağıda sarılmış rakı şişesinin, deniz çuprasının, çinekopun karşısında sona erdi. Gene gelecek ben.

1 comment:

K said...

aynen devam super