Tuesday 7 July 2009

itvitre



itvitre©

bir kac ay önce.
basel’deki bir ya da ikinci ayim. yine böyle bir aksam. yine televizyon acik.
aslinda televizyon cocuklugumdan beri acik. ilkokula giderken kucagimda yastik, yastigin uzerinde kenarlari kalkmis kareli harita metodum bir yandan ödev yapip bir yandan dallas seyrederdim; bi keresinde lucy’nin askili elbisesi düsmüstü de „memisleri göründü mü görünmedi mi“ diye olay olmustu. en azindan benim icin.
o zaman kis ama, kapi pencere kapali, simdiki gibi once 32 derecede yakip sonra sakir sakir yagmurda serinletmiyor; sabit 0 derece; „buz“ gibi. tek kisilik yatak + minimum yasamsal manevraya izin veren büyüklükteki otel odamda esyalarimi topluyorum, yarin yine istanbul’a ucucam, ucak vaktinde varirsa, yol da acik olursa dana’m uyumadan eve varicam ve o’na masal anlaticam. söyle dialekt olmayan bi almanca kanal bulsam da o söylese ben dinlesem, o anlatsa ben toplansam. ahan da sf2’de hayvanli bir haber program, bu kalsin ben isime bakayim. hem de kaplan konulu.
daha yeni ögrenmisim afrika’da kaplan yasamadigini, kaplanlarin asya’da yasadigini. leyla gencer’in öldügünü duydugumdaki kadar sasirmistim. cünkü ben leyla gencer’i already ölü biliyordum. cünkü diyordum, adina ödüller veriliyor, geceler düzenleniyor ama o ödül vermeye gelmiyor; demek ki ölmüs olmali. oha be kardesim, harbiden oha. ama ne yapayim öyle iste. bundan 4 ay öncesine kadar benim icin kaplanlar afrika’da da yasiyorlardi, leyla gencer de coktaan ölmüstü.
gercek bir adi vardi erkek olaninin ama simdi hatirlayamadigimdan ben romeo diyecegim. zürih hayvanat bahcesinde yasarmis, mutsuzmus. nesesi yerine gelsin, havasini bulsun diye pilsen hayvanat bahcesinden jülyet’i (tahmin edildigi gibi, onun da gercek ismini hatirlamiyorum) getirmisler;
bilindigi gibi pilsen cek cumhuriyetinde bir sehir. adindan anlasilabilecegi gibi de pilsen tipi biranin cikis yeri. 96’da birilerinden kisibasina bira tuketim rakaminin en yuksek oldugu ülkenin cek cumhuriyeti oldugunu duymustum. amacim bir gun oraya gidip, agzimi meydandaki bira cesmesine dayayip kana kana bira icmek.
romeo’nun yarisindan biraz büyükce, görece citir bir kaplan bacimiz.
kirlileri katladim, alt tarafin dogru sikistirdim. aman neyse hediyeler falan guzelce sigdilar bavula da yanima alabilecegim, bir de istanbul’da onu bekleyerek vakit kaybetmeyecegim.

e dogru tabii, ne olur ne olmaz diye romeo ve jülyet’i bir süre birbirine komsu ama tel örgü ile ayrilmis bir sekilde birbirlerine alistirmislar, ki ne de olsa vahsi dogalari geregi birbirlerine zarar vermesinler. gercekten de alismis görünüyorlar, yanyana yürüyorlar, birbirlerini kokluyorlar, dis gösteriyorlar vs. yani gercek bulusmaya hazirlar. e hadi o zaman kaldiralim tel örgüyü gönüller bir olsun. romeo artik abazanligindan mi yoksa vahsi dogasi geregi mi bilinmez biraz saldirgan. ama tel örgüyü düsünen, buna da bir kontrol mekanizmasi kurmustur. ki spiker de bundan bahsediyo. ama bu arada romeo jülyet’i isiriyor, eziyor, penceliyor, tekrar isiriyor, ilerdeki su birikintisine götürüyor. suya sokup üstüne cikiyor, isiriyor, penceliyor. hala kontrol mekanizmasi devreye girmis degil. hala sogukkanli ve „b plansiz“ isvicre’liler olayi seyrediyorlar. romeo tam gaz. sanki zürih’de degil de asya’da balta girmemis ormanlarda rakibini alt etmeye calisiyor. lan bayana öyle mi davranilir daha demincek koklasan sen degil miydin? diye düsünüyorum, bir yandan da yeter artik uyusturucu tüfekle vursunlar sunu da jülyet’cik bi rahatlasin, kurtulsun diyorum icimden. o esnada, benden farklari olayi televizyondan degil de yerinden izlemek olan hayvanat bahcesi görevlileri, hayvan uzmanlari, hayvan psikologlari, hayvan herseyleri arasinda bir hareketlenme oluyor. tamam iste tüfek cikacak, mertlik bozulsa da zavalli jülyetcik kurtulacak diye seviniyorum. e o ne peki? bahce hortumundan hallice bir sey ile su sikiyorlar birbirine girmis hayvanlara. romeo söyle bi kafayi kaldiriyo „n’oluyo a.k. yine mi yagmur yagiyo?“ tadinda bakiyor, jülyeti tacize devam ediyor suyun icinde. neyse bir süre daha böyle devam ediyor „liebesspiel“imiz ve bir sekilde romeo yoluna gidiyor, jülyetcik sirilsiklam, bitkin uzaklasiyor ortamdan. tam kalkip disimi fircalayacagim, ekrana ciddiliginde gram degisiklik olmayan uzmanimiz geliyor. ekranin sag üst kisminda kafasi, eller göbekte birlesmis, sol alt tarafta normal karakterlerle adi, hemen altinda da italic karakterlerle unvani yaziyor. ve uzmanimiz ciddiliginde gram degisiklik olmadan „cigerine kacan sulardan dolayi jülyet’i bir süre sonra kaybettik“ gibisinden bir seyler diyor, haber program baska bir konuya geciyor. e oldu mu simdi? ne dediniz simdi pilsen’deki arkadaslara. nereden bulacaklar simdi yeni bir kaplani (tabii ki afrika’dan degil!)? gerci tahminim onlar da sasirmamis ve tevekkülle karsilamislardir ama ben cok üzüldüm jülyet’e. gitti güzelim kaplan basiretsiz isvicre’liler yüzünden. olayimiz hakkinda biraz daha detay ve gercek isimler icin: http://www.20min.ch/tools/suchen/story/28628797

anlasilan ben buralari anlaticam biraz daha.
eeee bülbülü altin kafese koymuslar „alismadik g.tte don durmaz“ demis.

bis dann.

© itvitre kelimesinin fikir anasi fütun’a saygilarimlan

4 comments:

K said...

heyyooo hosgeldin oh be sonunda

Umut B said...

Hoj geldin firfir.
Varligi boyunca tarafsiz kalmis ulkeden ne beklersin.
Cekler'in bira tuketimi gercekten enteresan. Baska bir sey icmiyorlar. Kahvaltida bile bira iciyorlar. Cidden.

cem said...

"dana'mi gorcem" tumcesini okuyunca yaziyi senin yazdingi anladim.. pazar gunleri radikalde okudugumuz sohbet tadindaki kose yazilarini andiriyor, cok guzel yazmissin hacim, biraz edit edilse (a.k lari kaldirsak mesdela:) gazeteye yakisir. bir de hafif bi showoff sezdim ,genel kulturunu biraz fazla vurgulamissin, onun torpulenmesi lazim. gerisi fabulous.

Anonymous said...

iste torpulenmesi istenen sey ve arkasindan takdir ve tesvik cumlesi olarak secilen fabulous.