Monday 2 February 2009

Bisiklet ve Melbourne

Şimdi bu Melbourne de bisiklet kültürü inanılmaz yaygın. Nedir bisiklet kültürü? Bilmiyorum. Yaygın işte ama herneyse burada bu. Ama ben seviyor muyum? Hayır. En azından buradakini diyelim.

Bak şimdi manyak çıktı bu herif diyeceksiniz, hemen kendimi ifade etmeye çalışayım. Kardeşim her mahallede bisiklet dükkanı var (nasıl geleyim yaw dükkan yalınız) bu dükkanlarda 10 bin dolara falan bisiklet satıyorlar. Sabahları erken kalkıp işe falan giderken yollarda ortamı tour de france a çevirmiş bir dolu insan, herkesin kafada şu enteresan kasklardan. İnsanların üzerinde fantastik renklerde taytlar ve reklamlar...Ben babamı o kıyafet içinde görseydim küçükken çok değişik bir insan olurdum valla. Düşünsene peder kalkmış sabah, işe gitmek için giyinecek, odasına gitmiş, bir çıkıyor, üstte credit agricole mayosu altta team quıck step taytı, ayaklarda enteresan yürütmeyen ayakkabılar katır kutur, elde eldiven falan. Ne o? İşe gidiyorum.   

Noluyor kardeşim? Şöyle sakin sakin bisiklete binemeyecek miyiz? İlla ne biliyim efendim, kıçımıza kaçan taytlar, yok efendim rengarenk kıyafetler, ne biliyim bir ''354 km sonra görüşürüz Robert ben bi turliyim geliyorum'' havaları. Bir de tabi dükkana bisiklet almaya gitmiş ve bisikletle beraber kask, eldiven, su bidonu, pompa etc etc almış zavallı insanlar var. 

Halbuki bakınız Hollanda ya. Öyle güzel, öyle sakin, öyle doğal, öğle normal ki bu işler, bisiklete binmek sıradan hayatın parçası olmuş. Eksi on derece soğukta bisiklete biniliyor çünkü hayatın bir parçası (ulaşım ) buradaki gibi daha çok tüketime dayalı, spor kisvesi altında, yapay bir sektör değil.

Son cümleyi bir daha okudum tam da böyle demek istemiyorum ama üşeniyorum da bir yandan silmeye. Kısaca kıllanıyorum diyebiliriz. Çünkü bisiklet biraz da özgürlük demek, istediğin yere şıp diye gitmek demek, benzin parası düşünmemek demek, tam gittiğin yerin önüne park etmek demek, arkadaşınla gülüşerek sohbet ederek yan yana gezinmek demek. En azından benim için. Öyle bisiklete binmeden önce yok efendim bugün 675 km hedefliyorum, su bidonunu yanıma alayım, kaskımın havalandırma deliklerinden argon gazı verdiriyorum falan bana çok yapma geliyor.

Bütün bunları scooter lar için de düşünüyorum. Benim de bir tane var. Geçen gün yolda giderken bisiklet yolundan gidiyor muşum, polis durdurdu ve ''motorla bisiklet yolundan gidenin alnını karışlarım'' dedi ingilzce (motorbike on bicycle lane, makes me nervous and I tend to measure your forehead by the sole of my hand) Şanlı vespa ma motor dediğiniz için teşekkür ederim ama o bir scooter ve ayrıca bisiklet yolu araba yolunun üzerinde ve boş  dedim se de (please do not write a ticket mon sergeant) 57 doları alnıma yapıştırdı herif.
Ama tren ve araba kazasına gelince artislik yapamıyorsunuz, trenleriniz milleti doğruyor dedimse de, batıda ki otorite kişilerde değil, kanunlarda oldğundan (en azından bizdekinden daha fazla diyelim)sesimi duyuramadım.
Kızgınlığım ondandır.
Yuh derler adama...

3 comments:

Mert Eren said...

Abi, Amsterdam'da ya da Paris'te uzaktan rüzgarda salınan saçlarını görüp de yüzüne daha bir dikkatli bakarken adamın içine bir heyecan veren, yanından geçerken de "yahu niye İsanbul'da da bisiklet yolu yok ya" diye konuyu geçiştirmeye çalışırken ültimatomlarla karşılaşılan kız geçişinde gördüğümüz bisiklete binişi arıyosun di mi?
Ben de onu arıyorum. Burada yok o.

Hasanın böreğine vaktinde yetişmeli
Hiç durmadan govdeye atıştırıp şişmeli
Yanıp kavrulmadan mükemmelen pişmeli
Yoksa seni almazlar hiç bir yere çiy diye,
Geçti bor'un pazarı, sür eşeğini niğde'ye.

Anonymous said...

aynen odur aradigim

Memo said...

Amsterdam'da bisikletiyle giderken doobie yi sarabilme yetenegine sahip kizin gecmesini bekliyorum ben...aradigim budur...